Sedef hastalığı bulaşıcı değil

Sedef hastalığı bulaşıcı değil

Sedef hastalığı bulaşıcı değil - Psoriasis Derneği, 29 Ekim Dünya Sedef Hastaları Farkındalık Haftası dolayısıyla basın toplantısı düzenledi.

Rahmi M. Koç Müzesinde düzenlenen toplantıya Psoriasis Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, Psoriasis Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları A.B.D. Prof. Dr. Murat Borlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları A.B.D. Doç. Dr. Savaş Yaylı, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları A.B.D. Prof. Dr. H. Serhat İnalöz ve birçok basın mensubu katıldı. Dünyada 125 milyon insanı etkileyen, tedavisi bulunmayan ancak tıbbi yöntemlerle kontrol altına alınabilen sedef hastalığının gelişiminde güncel tedavi yöntemleri hakkında bilgi verildi, halktaki yanlış bilgilendirme nedeniyle hasta ve hasta yakınlarının yaşadıkları sosyolojik ve psikolojik sorunlar gündeme getirildi.

Halkın büyük çoğunun mevcut olan algının aksine sedef hastalığının bulaşıcı olmadığına dikkat çeken Psoriasis Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, şöyle konuştu: "Sedef hastalığı, kronik inflamasyonla seyreden ve bulaşıcı olmayan bir hastalıktır. Bu hastalık en sık dirsek, diz, saçlı deri, el ve ayaklarda keskin sınırlı, kırmızı zeminde kepeklenme ile seyreden değişik büyüklükte lezyonlar ile karakterizedir."

Hastaların hemen hepsinin kaşıntı, yanma, batma ve ağrıdan şikayet ettiğini anlatan Gürer, şunları söyledi: "Nadiren tüm deriye yayılıp, organizmanın genel metabolizmasını bozarak yaşamı tehdit edebilir. Şiddetli sedef hastalığı olan kişilerde sıklıkla ortaya çıkan tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, lipid metabolizması bozukluğu ve metabolik sendrom nedeniyle inme ve kalp krizi geçirme riski artmakta olduğundan sedef hastalarının ortalama yaşam süresinin beklenenden beş sene daha kısa olduğu bilinmektedir."

Mayıs 2014'te Stokholm'da düzenlenen 67. Dünya Sağlık Örgütü toplantısında üye ülkeler tarafından sedef hastalığının kronik, bulaşıcı olmayan, ağrılı ve dış görünümü etkileyen bir hastalık olarak kabul edildiğini belirten Gürer, sözlerine şöyle devam etti: "Toplantıda, hastalığın psiko-sosyal yüküne ek olarak sedef hastası pek çok kişinin bilinçlenme konusundaki eksiklikler ve yeterli tedaviye erişimde yaşadıkları sıkıntılardan dolayı olumsuz etkilendikleri de kabul edildi. Toplantıda görüşülen bu önemli konular ülkelere, sedef hastalığı ile ilgili olarak daha fazla eğitim ve daha fazla bilgilenme için büyük bir fırsat sunmasının yanında bu kronik inflamatuvar hastalığın yıkıcı etkilerini azaltmaya yönelik ortak bir adım atma fırsatını da yaratmış oldu. Alınan kararlar çerçevesinde Dünya Sağlık Örgütü'ne üye ülkeler kendi planlarını oluşturup, acil olarak harekete geçmeye davet edildi. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki; Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı yetkililerinin de bu toplantıya katılmasına karşın ilerleyen zamanlarda bu konuda hiçbir aktivite gösterilmediği gibi Psoriasis Derneği ve Hasta Dayanışma Derneği'nin bu konu ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı'nda yaptığı girişimlerde bugüne kadar olumlu bir sonuç verilmedi."

Sedef Hastalığını Günümüzde Tamamen Ortadan Kaldıran Bir Tedavi Yöntemi Mevcut Değildir

Sedef hastalığının henüz bir tedavisi olmadığını vurgulayan Gürer, bu sorunlu hastalığın tedavisinin de özenle yapılması gerektiğini ifade ederek tedavi süreci ile ilgili şu bilgileri verdi:

"Sedef hastalığını günümüzde tamamen ortadan kaldıran bir tedavi yöntemi mevcut değildir. Tedavi, belirti ve semptomları azaltmak veya ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu tedavi yöntemleri topikal ilaçlardan günümüzde biyolojik tedavilere kadar uzanan geniş bir spektrumu kapsar. Sedef hastalığının uzun süreli yönetiminde "bireye göre özelleştirilmiş tedavi" son derece önemlidir. Sedef hastaları ile yapılan araştırmalarda, birçok hasta için uzun vadeli çözümlerin olmaması gibi karşılanmamış tıbbi ihtiyaçların varlığı ve mevcut tedavilerin etkisizliği ile hayal kırıklığı yaşandığını gösteren önemli sayıda rapor dikkat çekicidir."

Psoriasis Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan ise, Psoriasis görülme oranlarının ülkeler arasında farklılık göstermekte olduğunu belirtti. Prof. Dr. Başkan, yetişkinlerde psoriasis prevalansı %0.91 ile 8,5 arasında, çocuklarda %0-2,1 arasında değiştiğini belirterek şunları söyledi:

"Ortalama görülme sıklığı %1-3 tür. Ekvator çizgisinden uzaklaştıkça sedefin görülme oranı artmaktadır. Cinsiyetler arasında ayırım yoktur. Herhangi bir yaşta görülebilirse de 30-39 ve 50-69 yaşları arasında pik yapmaktadır. Dünyada yaklaşık 125 milyon psoriasis hastası olduğu tahmin edilmektedir. Hastalığın kişi başı yıllık maliyeti yurt dışı kaynaklara göre yaklaşık 26.000 $ olup iş gücü kaybı gibi diğer maliyetler de eklendiğinde 30.000 $'a ulaşmaktadır. 1970-74 yılları arasında 100 bin kişide 50,8 olgu görülürken bu oran 1995-99 yılları arasında 100,5 çıkmıştır. Bu durumun sebebi tanının daha erken konulabilmesi ile ilişkili olabilir. Şubat 2015 itibariyle Sağlık Bakanımız Mehmet Müzezzinoğlu'nun açıklamalarına göre Türkiye'de sedef hastalarına ilişkin "2012 yılında 290 bin 349 tanı sayısı; 2013 yılında 538 bin 682 tanı sayısına; 2014 yılında 540 bin 485 tanı sayısına ulaşmıştır. Psoriasis hastalarının %60'ı yılın ortalama 26 günü hastalığı nedeniyle işe gidememektedir'' diye konuştu.

Hastalara ümit vaat eden tıp dışı uygulamaların zaman ve para kaybı olduğuna dikkat çeken Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları bölümünde görevli Prof. Dr. Murat Borlu da, şöyle konuştu: "Sedef hastalığı gibi yaygın hastalıklarda paramedikal ve ümit vaat eden tıp dışı uygulamaların insanları boş yere zaman ve para harcamaya ittiğini görüyoruz. Bu sözde tedaviler içinde sedef hastalığına iyi gelen hiçbir yöntem kanıtlanmamıştır. Akupunktur ve kaplıcalar gibi yöntemler de buna dâhildir. Bunlar yalnızca hastalar üzerinde maddi ve manevi kayıplara neden olmakla kalmayıp bazen ters etkilerle kötüleşmeye de neden olabiliyor. Tabii ki psoriasis güneş ışığıyla ve mevsimsel özelliklerle iyileşmeler gösterebilir ve tatil içerikli yer değişiklikleri hastalığa geçici de olsa iyi gelebilir. Tıp dışı uygulamaların hiçbiri tedavide etkinliği kanıtlanmış yöntem değildir. Bu konuda insanlara bitkisel ürünler ya da paramedikal uygulamalar sunuluyor fakat bunların hiçbiri gerçekten etkili ve yararlı olduğu net gösterilmiş tedavi yöntemleri değil. Hastalar için en doğru yaklaşım hekimlere başvurmak ve ciddi tedaviler uygulamaktır."

Sedefle Mutlu Bir Yaşam Elinizde

Sedefle iyi bir yaşamın ilk kuralının hastalığın seyrini iyi anlamak olduğunu ifade eden Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları bölümünden Doç. Dr. Savaş Yaylı ise; şunları söyledi:

"Hastalığın yaşam boyu sürme potansiyeli var, ancak uzun süre hastalıksız veya çok az lezyonlu dönem mümkün. Bu, çoğu zaman tetikleyici olarak sıralanan faktörlerin kontrol altına alınabilmesi ile yakından ilişkili. Uzun yıllardır, psoriasis, 'tedavisi olmayan bir hastalık' olarak hafızalara kazınmıştır. Öncelikle halkımıza, sedefin dermatoloji uzmanlarınca, uygun ilaçlarla kontrol altına alınabilen ve tedavi edilebilen bir hastalık olduğunun iyice aktarılabilmesi gerekli. Hastalığın seyrini kavramış ve onunla barışık olan, tetikleyicilerden uzak, uygun tedavi altında olan sedef hastalarımız daha mutlu ve sağlıklı bir yaşam süreceklerdir. Sedefle barışık, sağlıklı ve mutlu bir yaşam için hastalarımıza, sigara, aşırı alkol ve aşırı yeme davranışından uzak durmalarını, kilo kontrolünü iyi yapmalarını öneriyoruz. Sedef hastalarımızın yaşam kalitesini arttıracak, sedefin kontrol altında tutulabilmesinde yardımcı olacaktır."

Basın toplantısında konuşan Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları bölümü doktorlarından Prof. Dr. H. Serhat İnalöz de, Güneydoğu Anadolu Bölgesi kırsal kesimlerinde sedef hastaları sayısının diğer bölgelere oranla nispeten daha fazla olduğunu belirtti.

Dünya üzerinde yaklaşık 75 milyon sedef hastası bulunduğunu anlatan İnalöz, sözlerine şöyle devam etti: "Sedef, muzdarip olanları son derece rahatsız eden, gerçek anlamda maddi ve manevi çöküntüye uğratan bir hastalıktır. Genetik kökenli diğer bir deyişle irsi olan bu hastalık, akraba, özellikle kuzen-kuzen evliliklerinin yoğun olduğu bölgemizde erken yaşta ortaya çıkıp, çok şiddetli seyretmektedir. Bölgemiz kırsal kesimlerinde böylesi hastaların sayısı diğer bölgelere oranla nispeten daha fazladır. Bu şiddetli hastaların tedavisi için biyolojik ajanlar dediğimiz daha güçlü ilaçlara ihtiyaç duymaktayız. Bu tür hedefe yönelik ilaçlar, çok şiddetli sedef hastalarını bile başarılı bir şekilde tedavi etmektedir. Dolayısıyla bu ilaçlarla sedefi tedavi etme imkanımız varken, hastaların 'sedefin tedavisi yok' diye düşünerek umutsuzluğa kapılmasının yersiz olduğunu belirtmek isterim.

Yorum Gönder